Arafat vakfesi, yeryüzünün yıllık en büyük buluşmasıdır. Milyonlarca Müslümanın gerçekleştirdiği bu bir araya geliş, Allah’ı anma, ona yönelme, ona dua ve niyazın yanında diğer bir yönüyle de Hz. peygamber (s.a.s.)’in Veda Hutbesi’nde dile getirdiği ilkeler ve değerler etrafında gerçekleştirilen yıllık bir buluşmadır. Hz. Âdem ile başlayan ve Hz. muhammed (s.a.s.) ile tamamlanan dini mübini İslam’ın ortaya koyduğu evrensel değerler etrafında gerçekleşen bu buluşma, müminlerin temsilcileri tarafından bütün müminler adına gerçekleştirilen bir duruştur.
Müminler bu duruş ile Allah elçisinin, Veda Hutbesi’nde dile getirdiği değerlerin yanında olduklarını ilan etmiş olmaktadırlar.
Arafat, İslami literatürde Hz. Âdem’le Hz. Havva’nın buluştukları yer olarak bilinir. Tövbelerinin kabulünün bir işareti olarak ilk anne ve babamızın burada buluşması, çocukları olarak bizim için elbette çok anlamlı bir hatıradır. Bundan başka Arafat, ulu’lazm peygamberlerden Hz. İbrahim’in ve oğlu İsmail’in de nice hatıralarıyla doludur. Fakat en önemlisi, Arafat, kâinatın Efendisi Rasuli Ekrem’in Veda Hutbesi’ni okuduğu yerdir.
Yüz yirmi bin sahabi Resulullah ile birlikte burada vakfeye durmuş ve onun Veda Hutbesi’nde seslendirdiği değerleri ondan dinlemiş, onun ‘Tebliğ ettim mi?’ takririne ‘Evet tebliğ ettin ey Allah’ın elçisi’ diyerek karşılık vermiş ve onun tebliğ ettiği bu değerleri tüm insanlığa ulaştırmak üzere harekete geçmiştir.
Tarihe ‘Veda Hutbesi’ olarak geçen ve Allah Rasulü’nün, on dört asır evvel irat buyurduğu ‘İnsan Hakları Manifestosu’ mahiyetindeki bu hutbede kıyamete kadar insanlığa ışık tutacak evrensel insani ilkeler yer almıştır. Toplumları temelden sarsan her türlü gayri ahlaki tutum ve davranış, haksız kazanç, emanete hıyanet, kişisel öç alma eylemleri, servetin belli ellerde toplanmasını sağlayan haksız uygulamalar temelli yasaklanmış ve kaldırılmıştır. Toplumsal düzenin temeli olan adalet ve hakkaniyet hayatın bütün alanlarında tesis edilmek üzere nihai olarak ve kesin bir şekilde emredilmiştir.
Her türlü ayırımcılık yasaklanmış, can, mal, akıl, nesil, ırz, namus ve şeref güvenliği; inanç özgürlüğü gibi temel insan hakları ve evrensel ilkeler bütün insanlığa iletilmek üzere sahabei kirama tebliğ edilmiştir.
İşte her yıl müminler, sahabei kiramın Resulullah’tan bu değerleri dinleyip tüm insanlığa ulaştırmak üzere yola çıkması gibi Arafat’ta toplanır, âdeta Resulullah’tan bu değerleri yeniden dinler ve yine tüm insanlığa bunları taşımak üzere Arafat’tan sel gibi akarak yola çıkar.
Arafat vakfesi, işte bu değerlerin etrafında bir duruştur. Bu duruş, söz konusu değerlerin yanında olacağının ve artık bundan sonraki hayatında da bu değerlerin taşıyıcısı ve savunucusu olacağının bir ilanıdır. Irkları, coğrafyaları, dilleri, renkleri ve kültürleri farklı, fakat imanları ve gönülleri bir, milyonlarca mümin Arafat’tan bu değerleri yüklenerek yola çıkar, Müzdelife’ye doğru yürüyüşe geçer. Bu yürüyüş söz konusu değerleri müminler olarak tüm insanlığa iletmek üzere çıkılan büyük ve anlamlı bir yolculuktur. Omuzlanan değerleri tüm insanlığa ulaştırmak üzere gerçekleştirilen bir yürüyüştür bu.
‘Allah, bizden herhangi bir şeyi işiten ve işittiği gibi de tebliğ edip başkalarına aktaran kişinin yüzünü ak etsin Çünkü tebliğ edilen nice insan vardır ki, tebliğ edenden daha derin bir anlayış ve kavrayışa sahip olabilir.
Suyun mutlaka yolunu bulup akması gibi bir şekilde bu değerlerin insanlığa ulaştırılması için çıkılan bu yolculuğun önünü hiçbir engelin kesemeyeceğinin bir ifadesi olmak üzere adeta selin akışını ifade eden ‘İfada’ tabiri kullanılmıştır.
Çıkılan bu yolculukta Cenabı Hakk’ın koyduğu ölçülerin hatırdan çıkarılmaması, hep bu ölçüler ışığında yürünmesi için de ‘…Arafat’tan ayrılıp (sel gibi Müzdelife’ye) akın ettiğinizde Meş’ari Haram’da Allah’ı zikredin. Onu, size gösterdiği gibi zikredin…’ (Bakara, 198) denmiştir. Daha ilk durakta hemen Yüce Allah anılacak ve onun ölçüleri ışığında yola devam ediş simgelenmiş olacaktır. Böylece her bir durakta tıpkı Meş’ari Haram’daki gibi Yüce Allah anılmaya devam edilecektir.
Bu değerleri taşırken müminler, yollarına çıkabilecek engelleri bertaraf etmeyi simgelemek üzere de şeytan taşlarlar. Bu değerleri insanlığa ulaştırırken yollarına çıkabilecek her türlü engeli bertaraf ederek yollarına devam edeceklerinin işaretini verirler.
Daha sonra Beytullah’a gelir, onu tavaf ederler. Bir şeyin etrafında dönmek, âdeta onun etrafında pervane kesilmek, sembolik olarak onun için her şeyini feda edebileceğini gösterir. Kâbe’yi tavaf ederken müminler Veda Hutbesi’nde yer alan değerlerin etrafında pervane kesileceklerini sembolik olarak ifade etmiş olurlar. Haceri Esved’i istilam ile de ömür boyu bu değerleri taşıma ve hayatlarında uygulama sözü vermiş olurlar. Çünkü Haceri Esved’i istilam, Yüce Allah ile yapılan bir sözleşmedir.
Önemli olan, müminlerin, yeryüzünün yıllık en büyük buluşmasında yüklendikleri evrensel değerleri taşımak üzere verdikleri sözün bir ömür boyu arkasında durmaları ve bu değerlerin insanlığa ulaştırılması çabasını bırakmamalarıdır. Zira insanlığın bu değerlere çölde susuzluktan dudağı çatlamış bir kişinin suya olan ihtiyacından daha fazla ihtiyacı vardır.
Müminler bu duruş ile Allah elçisinin, Veda Hutbesi’nde dile getirdiği değerlerin yanında olduklarını ilan etmiş olmaktadırlar.
Arafat, İslami literatürde Hz. Âdem’le Hz. Havva’nın buluştukları yer olarak bilinir. Tövbelerinin kabulünün bir işareti olarak ilk anne ve babamızın burada buluşması, çocukları olarak bizim için elbette çok anlamlı bir hatıradır. Bundan başka Arafat, ulu’lazm peygamberlerden Hz. İbrahim’in ve oğlu İsmail’in de nice hatıralarıyla doludur. Fakat en önemlisi, Arafat, kâinatın Efendisi Rasuli Ekrem’in Veda Hutbesi’ni okuduğu yerdir.
Yüz yirmi bin sahabi Resulullah ile birlikte burada vakfeye durmuş ve onun Veda Hutbesi’nde seslendirdiği değerleri ondan dinlemiş, onun ‘Tebliğ ettim mi?’ takririne ‘Evet tebliğ ettin ey Allah’ın elçisi’ diyerek karşılık vermiş ve onun tebliğ ettiği bu değerleri tüm insanlığa ulaştırmak üzere harekete geçmiştir.
Tarihe ‘Veda Hutbesi’ olarak geçen ve Allah Rasulü’nün, on dört asır evvel irat buyurduğu ‘İnsan Hakları Manifestosu’ mahiyetindeki bu hutbede kıyamete kadar insanlığa ışık tutacak evrensel insani ilkeler yer almıştır. Toplumları temelden sarsan her türlü gayri ahlaki tutum ve davranış, haksız kazanç, emanete hıyanet, kişisel öç alma eylemleri, servetin belli ellerde toplanmasını sağlayan haksız uygulamalar temelli yasaklanmış ve kaldırılmıştır. Toplumsal düzenin temeli olan adalet ve hakkaniyet hayatın bütün alanlarında tesis edilmek üzere nihai olarak ve kesin bir şekilde emredilmiştir.
Her türlü ayırımcılık yasaklanmış, can, mal, akıl, nesil, ırz, namus ve şeref güvenliği; inanç özgürlüğü gibi temel insan hakları ve evrensel ilkeler bütün insanlığa iletilmek üzere sahabei kirama tebliğ edilmiştir.
İşte her yıl müminler, sahabei kiramın Resulullah’tan bu değerleri dinleyip tüm insanlığa ulaştırmak üzere yola çıkması gibi Arafat’ta toplanır, âdeta Resulullah’tan bu değerleri yeniden dinler ve yine tüm insanlığa bunları taşımak üzere Arafat’tan sel gibi akarak yola çıkar.
Arafat vakfesi, işte bu değerlerin etrafında bir duruştur. Bu duruş, söz konusu değerlerin yanında olacağının ve artık bundan sonraki hayatında da bu değerlerin taşıyıcısı ve savunucusu olacağının bir ilanıdır. Irkları, coğrafyaları, dilleri, renkleri ve kültürleri farklı, fakat imanları ve gönülleri bir, milyonlarca mümin Arafat’tan bu değerleri yüklenerek yola çıkar, Müzdelife’ye doğru yürüyüşe geçer. Bu yürüyüş söz konusu değerleri müminler olarak tüm insanlığa iletmek üzere çıkılan büyük ve anlamlı bir yolculuktur. Omuzlanan değerleri tüm insanlığa ulaştırmak üzere gerçekleştirilen bir yürüyüştür bu.
‘Allah, bizden herhangi bir şeyi işiten ve işittiği gibi de tebliğ edip başkalarına aktaran kişinin yüzünü ak etsin Çünkü tebliğ edilen nice insan vardır ki, tebliğ edenden daha derin bir anlayış ve kavrayışa sahip olabilir.
Suyun mutlaka yolunu bulup akması gibi bir şekilde bu değerlerin insanlığa ulaştırılması için çıkılan bu yolculuğun önünü hiçbir engelin kesemeyeceğinin bir ifadesi olmak üzere adeta selin akışını ifade eden ‘İfada’ tabiri kullanılmıştır.
Çıkılan bu yolculukta Cenabı Hakk’ın koyduğu ölçülerin hatırdan çıkarılmaması, hep bu ölçüler ışığında yürünmesi için de ‘…Arafat’tan ayrılıp (sel gibi Müzdelife’ye) akın ettiğinizde Meş’ari Haram’da Allah’ı zikredin. Onu, size gösterdiği gibi zikredin…’ (Bakara, 198) denmiştir. Daha ilk durakta hemen Yüce Allah anılacak ve onun ölçüleri ışığında yola devam ediş simgelenmiş olacaktır. Böylece her bir durakta tıpkı Meş’ari Haram’daki gibi Yüce Allah anılmaya devam edilecektir.
Bu değerleri taşırken müminler, yollarına çıkabilecek engelleri bertaraf etmeyi simgelemek üzere de şeytan taşlarlar. Bu değerleri insanlığa ulaştırırken yollarına çıkabilecek her türlü engeli bertaraf ederek yollarına devam edeceklerinin işaretini verirler.
Daha sonra Beytullah’a gelir, onu tavaf ederler. Bir şeyin etrafında dönmek, âdeta onun etrafında pervane kesilmek, sembolik olarak onun için her şeyini feda edebileceğini gösterir. Kâbe’yi tavaf ederken müminler Veda Hutbesi’nde yer alan değerlerin etrafında pervane kesileceklerini sembolik olarak ifade etmiş olurlar. Haceri Esved’i istilam ile de ömür boyu bu değerleri taşıma ve hayatlarında uygulama sözü vermiş olurlar. Çünkü Haceri Esved’i istilam, Yüce Allah ile yapılan bir sözleşmedir.
Önemli olan, müminlerin, yeryüzünün yıllık en büyük buluşmasında yüklendikleri evrensel değerleri taşımak üzere verdikleri sözün bir ömür boyu arkasında durmaları ve bu değerlerin insanlığa ulaştırılması çabasını bırakmamalarıdır. Zira insanlığın bu değerlere çölde susuzluktan dudağı çatlamış bir kişinin suya olan ihtiyacından daha fazla ihtiyacı vardır.